SUNUM 2: Merhabalar... Sizlerle, yasal
korumasını yaptırmış olduğum “Paralel Evrenler, CERN Deneyleri ve UFO’lar” adlı
bir deneme yazım üzerine, sohbet etmek istiyorum.
PARALEL EVRENLER, CERN DENEYLERİ, UFO’LAR
Evren
devamlı hareket halindedir ve her an, büyüyen bir köpük gibi sınırlarını
genişletmektedir. Bilim insanlarının söylediğine göre; yaklaşık 14 milyar yıl
önce bildiğimiz bu madde âleminin bütünü, küçük bir elipsoid (yumurta) şeklindeydi.
Maddeyi belirleyen birçok faktör vardır. Faktörlerden birisi, kütlesinin olması, yani
yer kaplayarak; bir mekâna sahip olmasıdır. Diğeri de zaman dır. Maddenin yapısı, zaman içinde radyoaktif transferlerle değişikliklere uğrar. Ve devamlı hareket hâlinde olduğu için yer değiştirir.
Yaklaşık
14 milyar yıl önce; evrenin oluştuğu o ilk anda; yani zamanın neredeyse sıfır
olduğu anda ve mekânın da neredeyse sıfır olduğu bu sırada; o küçük yumurta
halinde, evrenin yoğunluğu neredeyse sonsuz büyüklükte idi. Düşünebiliyor
musunuz, bu günkü genişlemiş haliyle olan tüm evrenin sıkışmış ve küçük yumurta
halini, o korkunç yoğunluğu !.. Zaman ve mekânın sıfır halinde, bilim
insanlarının “Big Bang” dediği büyük patlamadan bu yana evren hızla büyüyor ve
bildiğimiz madde âlemi, sınırlarını devamlı ve hızlı bir şekilde genişletiyor.
Evrende
varlıklar ya madde halindedir ya da enerji halindedir. Yani madde-enerji
dönüşümü, her zaman söz konusudur. Acaba yukarıda bahsetmiş olduğum, o sıfır
zaman ve sıfır mekândan önce ne vardı? İşte bilim adamları bunu anlamak için
1954 yılından beri CERN’i (Avrupa Nükleer Araştırma Merkezini) kurarak
araştırmalar yapmaya başlamışlardır. 1993 Yılından itibaren, burada oluşturmuş oldukları
Hadron Çarpıştırıcıları'nda deneyler yapmaya başlamışlardır. Küçük ölçekte,
mini “Big Bang” örneklerini; protonları çarpıştırarak, atom altı parçacıklarını
deneylerle keşfetmeye başlamışlardır. Atom altı parçacıklar, fizikçilere göre 3
önemli karakterle sınıflandırılmışlardır. Bu 3 karakter: Parçacığın
kütlesi, elektrik yükü ve “Spin” dediğimiz parçacığın kendi etrafındaki
dönüşüdür.Ve teorik fizikçiler, bugüne kadar 1000’e yakın parçacık
keşfetmişlerdir.
Fakat
bilim insanları, bugüne kadar yapılmış olan deney sonuçlarıyla ilgili olarak;
“Big Bang” öncesi, yani zaman ve mekânın sıfır olmasından önceki bilinmeyen
şeyin ne olduğu hakkında; dünyaya açıklama yapacaklarını söyledikleri halde,
defalarca erteleme yapmışlardır.
Sayın izleyiciler, bana göre; CERN deneylerini
yapan bilim insanlarının, işin içinden çıkamamalarının nedeni: Deney verilerine
göre yapmış oldukları hesaplamaların sonucunda; karekök içinde eksi değerlere
yani yüksek matematikte “i” ile gösterilen sanal sayılara ulaşmış olmalarıdır.
Diğer bir deyişle; MEVCUT EVRENİN, SANAL YANİ HAYAL OLMASIDIR. Geceleri uykuda
gördüğümüz rüyalar; bu yaşamış olduğumuz sanal âlem içindeki alt
sanal seviyelerinden biridir.
Evren, birbiri içine
girmiş ve sanallık derecesine bağlı olarak değişen
katmanlardan oluşmaktadır. İşte, bazı fizikçi ve filozofların bahsetmiş
olduğu paralel evrenler; bu sanal katmanlardır.
“BİG BANG” ÖNCESİ YANİ SIFIR ZAMAN-MEKÂN ÖNCESİ ŞEY İSE;
HENÜZ NE OLDUĞU ANLAŞILAMAYAN, GERÇEK ORTAM’DIR. Tarif edememiş olduğum
için sanal âlemin tersi olan ve “Gerçek Ortam” dediğim şey; sanki aynadaki
görüntüsü mevcut bu evren olan, gerçek şeydir. Yani biz, "Gerçek
Ortam"ın ne olduğunu henüz bilmiyoruz.
Mevcut
bu evrene dönecek olursak; en çarpıcı sonuç: EVRENİN BAŞLANGIÇ
EVRESİNDE; SONSUZ YOĞUNLUĞA NEDEN OLACAK ŞEKİLDE VE TÜM ATOMLARIYLA SIMSIKI
ŞEKİLDE İÇ İÇE OLAN BİZ İNSANLAR, BUGÜN MAALESEF BİRBİRİMİZLE SAVAŞLAR
YAPIYORUZ, KAVGALAR YAPIYORUZ, BİRBİRİMİZDEN NEFRET EDİYOR VE BİRBİRİMİZE
KAZIKLAR ATIYORUZ. BİTMEDİ, BİR ZAMANLAR ATOMLARIMIZIN İÇİÇE GEÇMİŞ OLDUĞU DİĞER CANLILARA;
HAYVANLARA, AĞAÇLARA, BİTKİLERE EZİYETLER EDİYORUZ.
Sayın izleyiciler; doğadaki hiçbir şey cansız değildir.
İnanın; bir kedi ve köpek bizleri, saygın ve büyük bir kedi ve köpek gibi
algılıyor. Bir ağaç, bizi yürüyen bir ağaç gibi algılıyor. Hatta bir göl, bizi
yürüyen bir su birikintisi olarak algılıyor. Önce kendimize, sonra diğer
insanlara ve doğaya saygılı olmamız gerekmektedir.
UFO’lar: Bana göre UFO’lar; bizim
gelecek neslimizin üreteceği yüksek teknoloji ürünü taşıtlardır ve uzaylı
sandığımız torunlarımızdır. Bırakın galaksiler arası yolculuğu,
galaksi içi ziyaretler bile binlerce ışık yılı hız gerektiriyor. Galaksimiz
Samanyolu’nun çapı için ışığın 100.000 yıl yol alması gerekmektedir.
Peki,
UFO’lar bizimle niçin temas kurmuyorlar? Sebebi şudur: İnsanlık tarihinin
gelişiminden dersler çıkartacaklardır. Hata ve problemlere yol açmamak için
keşif ve icatlarından sonra öngörülü yasalar çıkartmanın önemini bileceklerdir.
Zaman Makinesini bulduktan sonra uygulamaya geçmeden önce hukukî zeminleri
oluşturacaklardır. Önemli olaylar (savaşlar, depremler vb.) öncesinde veya
sırasında hep gözlenmişlerdir, ama bizlerle temas kurmamışlardır. Torunlarımız âdeta, canlı tarih dersi yapıp tekrar zamanlarına dönüyorlar.
Peki,
bu uzaylıların fiziki görünümleri bizden niye farklıdır? Sebebi şudur:
Biliyorsunuz, 1990’ların başında “Genom Bilimi” kurulmuştur ve bilişim
teknolojisine bağlı olarak hızla gelişmeye devam etmektedir. Önümüzdeki
yıllarda“Zekâ Geni” bulunacaktır. Bugün beynimizin sadece %7-8'ini
kullanabiliyoruz. Ama zekâ geninin keşfinden sonra bu oran hayli
artacaktır(belki %70-80’leri bulacaktır) ve buna bağlı olarak insan fizyonomisi
de değişecektir. Lüzumsuz saç telleri ve kıllar, beynin enerjiye ihtiyacından
dolayı yok olacaktır. Beynin fonksiyon çeşitliliği artacağından dolayı; beynin
kendisi, kafa ve gözler büyüyecektir.
Tekrar
görüşmek üzere, iyi günler dilerim.
Hasan ER
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder